Malpraktis Nedir?
Malpraktis kavramı hukuk alanında hatalı ya da kötü uygulamaları gösteren bir kavram olsa da ülkemizde sağlık alanında, sağlık çalışanlarının ihmali, dikkatsizliği, bilgisizliği, tecrübesizliği nedeniyle yapılan uygulama hatası olarak tanımlanmaktadır. Malpraktis, özen eksikliği ile tıbbı uygulama hataları sonucunda oluşan aynı zamanda, görevi kötüye kullanmayı da ifade eden bir süreçtir. [1]
Sağlık çalışanlarının görevlerini ifa ederken doğru teşhis,hastayı koruyucu tüm önlemler,tedavi ve rehabilite edici standart tıbbi uygulamaları yapma ya da tüm bunların yapılmaması durumunda oluşabilecek tüm zararlara karşı bilgilendirme yapma yükümlülükleri mevcuttur. Bu yükümlülüklerin yerine doğru bir şekilde getirilmemesi durumunda yani malpraktis durumunun gerçekleştiği ve buna bağlı olarak hastanın mağduriyetinin oluşması ile birlikte somut olaydan etkilenen taraflar hukuki yollara başvurmaktadır.
Son yıllarda hem hasta bakımından hem sağlık çalışanları bakımından malpraktis kavramı oldukça önem arz etmektedir. Hastanın mağduriyetinin yanı sıra hekimin de mesleği icra ederken dikkat edilmesi gereken hususlar konusunda bilgili olması oldukça önem arz etmektedir.
Dünya Tabipler Birliğine göre malpraktis kavramı ise; sağlık çalışanlarının ihmali, dikkatsizliği, bilgisizliği, tecrübesizliğinden kaynaklanan sebepler doğrultusunda hastanın mağdur olması ve sağlık çalışanlarına karşı açılan dava sürecini kapsamaktadır. Türk Tabipler Birliği Etik İlkeleri’nin 13. Maddesinde; sağlık çalışanlarının tecrübesizliği, ilgisizliği ve bilgisizliği sonucunda zarara uğraması olarak ifade edilmiştir.
Hasta Hakları Yönetmeliği Madde 11’de ise malpraktis “Tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı ve ya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamaz.” şeklinde ifade edilmiştir.
Malpraktis kavramına sadece bilgisizlik, deneyimsizlik sonucu oluşan hatalar değil kasıtlı oluşan hatalar da bulunmaktadır. Tıbbi hatanın içerisinde kasıt bulunuyorsa hukuken davanın işleyişi değişmektedir. Bu tarz davaların sonucunda eğer kasıt varsa meslekten men edilmesi ve hapis cezası gibi daha ağır yaptırımlar gündeme gelmektedir.
Sağlık çalışanı bilgi olarak yeterli düzeyde olmalı şüpheye düştüğü, bilgisini aşan bir konu var ise danışıp mutlaka görüş istemelidir. Teknoloji kaynaklı olarak oluşan hastanın hastanede yatış sürecinin uzamasına sebep olan hastanın sağlığının var olandan daha kötüye gitmesine sebep olan ve ya hastanın ölümüne neden olan girişimler de malpraktis olarak değerlendirilmektedir.
HEKİMİN ÖZEN YÜKÜMLÜLÜKLERİ NELERDİR?
Hekimin özen yükümlülüğünün ihlali, üç alanda yoğunlaşmaktadır;
- Hastanın tedavisinde yani teşhis, endikasyon[2], tıbbi tedbirin seçimi, bu tedbirin uygulanması, tedavi veya cerrahi girişim sonrası bakım alanı
- Hastanın aydınlatılması ve anamnez[3] alınması
- Klinik organizasyonu alanında (personelin niteliği, yeterli sayıda personel bulundurulması, hekimlerin birbiriyle işbirliği (Konsültasyon)dir.
Sayılan üç alandaki kusuru, uygulama kusuru (tedavide hata), aydınlatma kusuru ve organizasyon kusuru olarak adlandırılmaktadır.
Bu tedbirlerin alınabilmesi için gerekli nitelikli personelin bulundurulması, hastalığın tedavisi için gerekli olduğunda hekimlerin konsültasyonunun sağlanması gibi hususların sağlık kuruluşu tarafından organize edilmesi önemli bir noktadır. Organizasyon yükümlülüğünün yerine getirilmemesi sağlık kuruluşu açısından doktorun teşhis veya tedavi hatalarına ek olarak sorumluluk getirmektedir.
Teşhis, tedavi veya organizasyon aşamalarında yapılan hatalar nedeniyle zarar gören hastanın sorumlular hakkında malpraktis nedeniyle tazminat davası açma hakkı mevcuttur. Malparaktis nedeniyle tazminat sorumluluğunu gerektiren hallerde konsültasyon ve stabilizasyon kavramları önem arz edecektir.
- Konsültasyon: Zorunlu olduğu halde konsültasyon yapılmaması veya konsültasyona uygun davranılmaması da tıbbi malpraktis nedeniyle tazminat sorumluluğunu doğuracaktır. Konsültasyon, hastanın teşhis, tedavi ve takibi için sorumlu doktorun gerekli gördüğünde diğer uzmanlık alanları ile görüş alışverişi veya işbirliği yapmasıdır. Hekim, konsültasyon yapılması gereken bir noktada ilgili uzman doktora danışmadan hareket etmiş veya konsültasyon neticesinde verilen bilginin gereğini yerine getirmeden tıbbi uygulama yapmış ise, hekimin malpraktis halinde tazminat sorumluluğu doğmaktadır.
- Stabilizasyon: Stabilizasyon, hastanın bir istikrar veya dengeye kavuşmasını ifade eder. Stabilizasyon, hastanın maruz kaldığı ve acil servise gelmesine sebep olan tıbbi rahatsızlığının belli ölçüde giderilip vücut dengesinin yeniden sağlanması, rahatsızlığının ilerlemesinin durdurulması, vücut fonksiyonlarının sabitleştirilerek aynı kararda devam edecek hale getirilmesi, daha ileri müdahale gerektiren durumlarda o müdahale yapılıncaya kadar hastaya tıbbi destekte bulunularak hastanın dengede tutulması ve yeni komplikasyonlar doğmasına engel olunmaya çalışılması anlamlarına gelmektedir.
MALPRAKTİS ve YAN ETKİ AYRIMI NEDİR?
Yan etki; ABD Ulusal Hasta Güvenliği Vakfı’nın tanımlamasına göre “Hastaya sunulan sağlık bakımının, zeminde var olan hastalığa veya aktif hastalığa bağlı olarak sebep olan zararlardır.” Kısacası ilaçların istenmeyen etkileridir. Böyle bir durumun varlığında tıbbi malpraktis konusu gündeme gelmeyecektir. Buna bağlı olarak da hukuki süreçlerde bu duruma bağlı haklı bir konu da oluşmayacaktır.
MALPRAKTİS ve KOMPLİKASYON AYRIMI NEDİR?
Hukuk alanında izin verilen risk olarak bilinen ve tıbbi alanda ise komplikasyon olarak tanımlanan oluşabileceği kesin olarak bilinen ya da oluşması olasılık halinde öngörülen risklerin bütünüdür. Komplikasyon konusunda öncelikli olarak hasta ve sonrasında hasta yakınları bilgilendirilmeli ve onam alınmalıdır. İyi bir sağlık çalışanı ise oluşabilecek komplikasyonları öngörmeli ve oluşması durumunda ise en doğru şekilde müdahale edebilme yetkinliğine sahip olmalıdır.
Tıbbi uygulama hatası ile komplikasyon kavramlarının karışmaması adına hasta ve yakınlarına zamanında yeterli bilgi verilmeli ve yapılacak her işlem için hastanın yazılı onayı alınmalıdır.
MALPRAKTİSTE HUKUKİ SORUMLULUK
Öncelikle tıbbi uygulamayı gerçekleştiren kişi ya da kişilerin yetkili olması hatalı tıbbi uygulama gündeme geldiği taktirde hukuki ve cezai sorumluluk gündeme geldiğinde önem arz etmektedir. Kanunlardaki düzenlemeler emredici norm niteliğinde olduğundan bireyin acil durumlar hariç olmak üzere bireyin hekim ve ya sağlık personeli dışında bir kimseye tedavi yetkisi vermesi geçersizdir.
1219 sayılı Kanun’a göre tıbbi müdahalede bulunabilecek kişiler, hekimler, diş hekimleri, ebeler, sağlık memurları, sünnetçiler ve hastabakıcı hemşirelerdir. Bu kişilerin nitelikleri, görevleri, bu ünvana sahip olma şartları kanunda düzenlenmiştir.
HASTA İLE HEKİM ARASINDAKİ İLİŞKİNİN HUKUKSAL NİTELİĞİ
***VEKALET SÖZLEŞMESİ OLDUĞU GÖRÜŞÜ:
Hasta ile hekim arasındaki doğrudan ilişkisinin türü hakkında kesin bir görüş olmamakla birlikte baskın görüş “vekalet sözleşmesi” olup,[4] Yargıtay’ın yerleşik kararları da bu yöndedir. Bu niteleme gereği, tedaviden ve hekim hatasından zarar gören hastanın açacağı tazminat davasında sözleşmeye aykırılık hükümleri uygulanacaktır. Hasta, doğrudan hekime başvurmak yerine, bir hastaneye veya benzeri bir sağlık kuruluşuna giderse ve gittiği hastanede önceden seçtiği ve anlaştığı bir hekim yoksa hastane yönetiminin görevlendirdiği hekime muayene ve tedavi olacak; bu durumda doğrudan ilişki hasta ile hekim arasında değil, hasta ile hastane arasında kurulmuş olacaktır.
Burada, hastanenin türüne göre bir ayrım yapmak gerekmektedir.
Eğer gidilen hastane özel bir sağlık kuruluşu ise, hastanın tedavi için içeri alınmasıyla, hasta ile hastane arasında bir sözleşmesel ilişki kurulmuş olacaktır. Buna “hasta kabul sözleşmesi” denilmektedir. Böyle bir durumda, hekim kendi adına değil, hastane adına tedaviyi üstlendiğinden TBK.m.116 ’ya göre yardımcı kişi konumundadır.
Hastanın gittiği yer bir kamu hastanesi ise, hasta ile hastane arasında bir sözleşme ilişkisi kurulmuş olmaz. Kamu görevlisi olarak tedaviyi üstlenen hekim ile hasta arasında da doğrudan bir ilişki yoktur. Burada hasta yönünden bir “kamu hizmetinden yararlanma” söz konusudur. Bu nedenle de, eğer hasta tedaviden zarar görürse, doğrudan hekimi ve sağlık personelini dava edemeyip, hizmet kusuru nedeniyle kamu hastanesinin bağlı bulunduğu devlet kurumuna karşı dava açabilir. Çünkü kamu hastaneleri ve sağlık personelinin sorumlulukları, kural olarak, hizmet kusuru sayılmakta, bu hastanelerde çalışanlar kamu görevlisi olduklarından Anayasa’nın 129/5. maddesi gereği yalnızca ilgili kamu kuruluşuna karşı dava açılabilmektedir. [5]
***ESER SÖZLEŞMESİ OLDUĞU GÖRÜŞÜ:
Bazı durumlarda hekim ile hasta arasındaki ilişkiye TBK m. 470 vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi hükümleri uygulanmalıdır. Örneğin, konusu estetik tedavi olan hukuki ilişkilere eser sözleşmesi hükümleri uygulanır.
***VEKALETSİZ İŞ GÖRME OLDUĞU GÖRÜŞÜ:
Bazı durumlarda örneğin bir kaza durumunda hekim hastasının rızasını alabilecek durumda olmadığından hekimlik mesleğinin gereği olarak hastasına müdahale ettiğinde hasta-hekim arasındaki ilişkiye TBK Madde. 527 vd. maddelerinde vekâletsiz iş görmeden doğan sorumluluk hükümleri uygulanacaktır.
HEKİMİN HAKSIZ FİİLDEN KAYNAKLI SORUMLULUĞU
Haksız fiil, Türk Borçlar Kanunu’nun 49. Maddesi uyarınca “bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir eylemle sözleşme dışında başka bir kimseye vermiş olduğu zarar” şeklinde tanımlanmaktadır.
Hekimin hastasına tıbbi standartlara aykırı bir şekilde yaptığı her müdahale haksız fiil olarak kabul edilir. Haksız fiil sorumluluğu, hekimin kusurlu hareketleri ile hastaya vermiş olduğu zararların tazmin edilmesini zorunlu kılar. Tıbbi müdahale, acil durumlar veya ameliyatın genişletilmesini gerektiren hallerde hekimin yapmış olduğu hatalı hareketleri neticesinde kusur sorumluluğu bir başka deyişle haksız fiil sorumluluğu kapsamında zarar tazmin edilir.
Örneğin, özel hastanenin acil servisine gelen bir hastaya müdahale etmeyen doktor haksız fiil hükümlerine tabi olacaktır.
HEKİMİN SÖZLEŞMEYE AYKIRILIKTAN SORUMLULUĞU
Hekim ile hasta arasında geçerli şekilde kurulmuş bir sözleşme ilişkisinin mevcut olması halinde yapılan hatalı müdahale sonucu hastanın zarar görmesinde hekimin sorumluluğu esas itibariyle sözleşmenin ihlaline dayanır.
Hekim ile hasta arasında geçerli şekilde kurulan bir sözleşmenin varlığına rağmen hasta, haksız fiil veya sözleşmeye aykırılık nedenlerinden birine dayanarak tazminat davası açma hakkına sahiptir. Sözleşmenin ihlal edildiği ise bu durumda hasta tarafından ispatlanmalıdır.
HEKİMİN VEKALETSİZ İŞ GÖRMEDEN SORUMLULUĞU
Hekimin acil bir durumda, hasta ile sözleşme ilişkisi kurulmadan ve hastanın açık izni olmadan hastaya tıbbi müdahalede bulunması halinde vekaletsiz iş görme hükümleri uygulanır. Vekaletsiz iş gören hekim, hastaya karşı her türlü ihmalinden dolayı tazminat sorumluluğu altındadır.
Örneğin; acile gelen ve bilinci kapalı olan hastaya yapılan hatalı tıbbi müdahale sonucu hastanın hayatını kaybetmesi durumunda hastanın yakınları vekaletsiz iş görme nedeniyle sorumluluğa dayanarak zararın tazminini talep edebilir.
MALPRAKTİS TAZMİNAT DAVASI ŞARTLARI NELERDİR?
*Malpraktis davası açılabilmesi için hekimin hatalı bir müdahalesinin yani kusurunun bulunması şarttır. Zira hastaların yapılan müdahaleler neticesinde zarara uğraması her zaman hekimin hatasından kaynaklanmayabilir.
*Öncelikle hekimin kusurunun araştırılması gerekir. Hatalı müdahalede bulunduğu tespit olunan hekime karşı maddi ve manevi tazminat ikame olunabilir.
*Kusurlu olan hekim, davacı hastanın oluşan maddi ve manevi zararlarını tazminle yükümlüdür.
*Dava konusunu oluşturan maddi ve manevi tazminatın miktarının belirlenmesi için hastanın uğradığı zarar tespit edilir.
*Hastanın uğradığı zarar ve ne derecede olduğunun tespiti yapıldıktan sonra meydana gelen zararda hekimin sorumluluğunun boyutu incelenir.
ÖZEL HASTANEDE ÇALIŞAN HEKİME KARŞI AÇILACAK OLAN TAZMİNAT DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME
Bağımsız çalışan veya özel bir sağlık kuruluşunda çalışan hekime karşı malpraktis nedeniyle açılacak maddi manevi tazminat davaları adli yargının görev alanındadır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca Tüketici Mahkemeleri görevlidir. Hekim ve özel hastaneye karşı birlikte tazminat davası açılması da mümkündür. Bu gibi hallerde de yine dava Tüketici Mahkemesinde görülecektir.
KAMU HASTANESİNDE ÇALIŞAN HEKİME KARŞI AÇILACAK OLAN TAZMİNAT DAVASINDA GÖREVLİ MAHKEME
Devlet hastanesinde çalışan hekimler aleyhine doğrudan dava açılması mümkün değildir. Bu davalar Sağlık Bakanlığı aleyhine olacağı için idare mahkemelerinde açılmalıdır. Zira yukarıda da açıklandığı üzere Anayasa’nın 129. maddesinin 5. fıkrası: “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.” Devlet hastanelerinin yanında, üniversite hastanesi, ruh ve sinir hastalıkları hastanesi, aile sağlığı merkezi ve benzer nitelikteki kamu kurumlarında çalışan hekimlere karşı açılacak olan davalar da yine idare mahkemesinde açılır.
TAZMİNAT DAVASI İÇİN YETKİLİ MAHKEME NERESİDİR?
Malpraktis nedeniyle açılacak olan tazminat davasının hangi yerdeki mahkeme tarafından görüleceği 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenmektedir. Kanuna göre; genel yetkili mahkeme davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. Hastanenin bulunduğu yer veya hekimin yerleşim yerindeki tüketici mahkemesinde dava açılabilir.
Sözleşmeden doğan davalar için sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir. Hekim ile hasta arasında bir sözleşme ilişkisi kurulmuş ve zarar sözleşmeye aykırılıktan dolayı meydana gelmişse teşhis, tedavi, ameliyat veya bakımın yapıldığı yerdeki tüketici mahkemesinde açılabilir.
Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 73. maddesinin 5. fıkrası uyarınca tüketici davaları, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir. O halde hasta dilerse yerleşim yerinde bulunan tüketici mahkemesinde de davayı açabilir.
DAVA ZAMANAŞIMI SÜRELERİ
Özel sektörde çalışan hekimlere karşı açılacak tazminat davaları için zamanaşımı süresi 5 yıldır.
Türk Borçlar Kanunu uyarınca vekalet sözleşmesinden doğan alacaklar 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Hasta ile hekim arasında eser sözleşmesinin kurulduğu durumlarda ise yine Türk Borçlar Kanunu gereğince 5 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Bu sürenin başlangıcı ise zararın öğrenildiği tarihten itibarendir.
Kamu hastanelerinde çalışan hekimlere karşı açılacak tazminat davaları için ise uygulanacak prosedür farklılık göstermektedir.
Hasta hatalı tıbbi müdahalenin uygulandığı veya sonuçlarının ortaya çıktığı tarihten itibaren bir yıl içerisinde ilgili kuruma, hastaneye zararın tazmini talebini içeren bir dilekçe ile başvuruda bulunmalıdır. Yapılan başvuruya idarece olumsuz yanıt verilmesi halinde bu yanıtın hastaya tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde idare mahkemesinde dava açılmalıdır.
ARABULUCULUĞA BAŞVURU SÜRECİ
28/07/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” (5) ile Tüketici Mahkemesi’nin görev alanına giren uyuşmazlıklarda arabuluculuk dava şartı halinde getirildi. Malpraktis iddiası ile hastane ve/veya hekim aleyhine açılan tazminat davaları da Tüketici Mahkemeleri’nde görüldüğünden dolayı artık malpraktis nedeniyle tazminat davası açmadan önce arabulucuya başvuru zorunlu hale gelmiş oldu.
Arabulucuya başvuru şartı Tüketici Mahkemeleri nezdinde görülen davalar için geçerli olacağından dolayı kamu hastanesi aleyhine idare mahkemelerinde açılacak olan davalar için arabuluculuk dava şartı aranmamaktadır.
[1] Türk Dil Kurumu (TDK) “Malpraktis”, Büyük Türkçe Sözlük, Ankara, 2015
[2] Endikasyon kelimesi tıbbi ve farmakolojide bir terimdir. Tıbbi gereklilik olarak tarif edilebilen endikasyon, bir hastalıkta izlenecek tedavi yöntemi ve müdahaleleri anlatan bir kavramdır.
[3] Anamnez, doktorun hastaya teşhis koyma amaçlı olarak hastaya sorduğu sorular sonucu elde ettiği hastanın öyküsüdür.
[4] Türk Borçlar Kanunu Madde 502
[5] Anayasa Madde 129/5: Memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, kanunun gösterdiği idari merciin iznine bağlıdır.